13 Aralık 2010 Pazartesi

Suriye,Ürdün,Lübnan Gezisi 04-12 Aralık 10 BÖLÜM 2-SURİYE

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/Suriye#

yazının öncesi bölüm-1'dedir.

1.planımız ilk geceyi ilerlemek adına PALMYRA'da geçirmekti.yola çıkmadan yaptığımız araştırmalarda HATAY'dan yada HALEP'den bizi gece PALMYRA'ya götürecek ne otobüs ne de bir taksi bulamadık.görüştüğümüz taksiciler 'abi Türkler hiç PALMYRA'ya gitmiyor.o yüzden fiyat veremiyorum' dediler.
2.planımız zamandan kazanmak adına HATAY Havaalanından ŞAM yoluna çıkmak ve ertesi gün PALMYRA için yola çıkmak.bu planda da gece 04:00 gibi ŞAM'da olacağız.o saatte belki de kazık bir otelde kalacağız.ertesi gün'de PALMYRA için neredeyse geldiğimiz yöne doğru 4-5 saatlik yolculuk yapacağız.gün geçip gidecek.
3.plan hepimize en mantıklı gelen oldu.HATAY'dan gece HALEP'e geçip ucuz konaklama parası vererek rotada ilerleme kaydedecek ve ertesi gün PALMYRA için HALEP'ten yola çıkacaktık.

geçen yıl HALEP gezimizde,bizi Halep'ten Reyhan'lıya götüren taksi firmasından Mehmet arkadaşla iletişime geçtik.bize 5 kişilik bir taksi ayarladı.HATAY havaalanından HALEP'e kadar bizi 70USD'ye götürdü.HATAY-HALEP arası gümrükte uzun bekleme yapmadan 2,5 saat sürdü.toplam 120 km.
SURİYE tarafı SURİYE'den çıkana kadar saklamamız gereken üzerinde kimlik bilgilerimiz olan bir karton verdi.SURİYE kısmının gümrük memurlarının ukalalıkları had safhadaydı.
gümrükte biraz duty free'ye uğradık.telefonlara baktık.Ahmet hariç diğer arkadaşlar internet bağlantısı olan gıcır telefonlar arıyordu.Ahmet'de TÜRKİYE'de 200TL olan telefonu 100TL'ye alabilir miyim? diye araştırma içindeydi.duty free'de bize araba ayarlayan arkadaşla karşılaştık. 'alacaksanız Beyrut'dan alın.Beyrut çok ucuz' diyince herkes telefon standından uzaklaştı. elektronik ucuzsa kozmetikte ucuzdur diyip bende canım yüz kremlerinin standından uzaklaştım.
HALEP'de geçen yıl konakladığımız SOMAR OTEL'e saat 00:30 gibi geldik.SOMAR OTEL HALEP'deki en meşhur otel olan BARON OTEL'in arkasındaki 3.sokakta.Cevdet,Ahmet ve dil konusunda yardımcı olur diye şoför resepsiyonla görüşmeye gitti.Ülkü,Fikret ve ben taksinin yanında onları bekledik.döndüklerinde öğrendik ki SOMAR OTEL geçen yıldan bu yana 2 yıldız almış ve fiyatları %50 zamlanmış.verdiği fiyatta hiçbir indirim yapmamış ve 10 dakika süreniz var demiş.yuh dedik.evden çıkmadan evvel öğrendiğimiz SPRING FLOWER HOSTEL'de yolun karşısındaydı.aceleyle aynı ekip oraya gittiler.SPRING FLOWER HOSTEL 5 kişinin konaklayacağı 2 oda için 60 USD fiyat çekmiş.o da yeni çıkan birilerinin temizlenmemiş odalarıymış.bu durumda 5 kişinin kalacağı 2 oda için 71 USD ile SOMAR OTEL'e teslim olduk.ertesi gün hesabı öderken '70USD olur mu?' dedik.iri abi illa 71USD olacak diye diretti.
bir SOMAR OTELİ klasiği olarak kızlar ve erkekler ayrı ayrı kaldık.hatta bu sene geçen seneden farklı olarak Ülkü ile çift kişilik yatakta beraber yattık.
program yapmak için erkeklerin odasına gittik.biz Ülkü ile harita üzerinden rota çizerken, erkeklerde hesap kitap ve kasa işlerine başladılar.bu sene Cevdet kasa olmaya aday oldu. paraları,not defterini ve kalemi ona verdik.bir satır bir şey yazdı,TL-SP kuru işin içine girdi ve Cevdet 'ben kasa olmam' diyerek pes etti.Fikret'in de hiç gönlü olmadığından Ahmet bu gezinin de kasası oldu.
üzerimizde hiç SP olmadığından bir şeyler içmeye yada yemeye çıkamadık.Ülkü ile çay hayalleri kurarak odamıza çekildik.birlikten kuvvet duyar diyerek tv'yi kurcalamaya başladık.uydu,tv,av vs. derken yaklaşık 30dk. sonra Okan Bayülgen'in programını açabildik.biraz ona takıldık.biraz da Tohum diye bir kanalda haşhaş,lahana ne zaman ekilir,ekin ne zaman biçilir,zararlı otları hangileridir gibi bilgileri veren programı seyrettik.
sabah TR-SR takası yapacağımız marketin açılması için biraz bekledik.sokaklarda dolandık.işe giden HALEP'lilere baktık.onlar da bize baktılar.gezerken bir SURİYE bankası görüp biraz para çevirdik.2009'da 1 TR= 33 SP iken bu yıl 1TR= 30 SP olmuş.
yolda bir ufaklık kardeşi ile birlikte Türkçe bize yardımcı oldular.kahvaltı için kardeşinin çalıştığı restorana gitmemizi,istersek kardeşinin bizi götüreceğini söyledi.bahsettiği kardeşi o kadar küçüktü ki çalışıyor olması bizi şaşırttı.bu teklifi ret edip geçen sene kahvaltı servisi olan şimdi adını unuttuğum restoranı bulduk.bu sefer 5 USD/kişi geçen yıl ki menünün aynısından yedik.
09:30 gibi PALMYRA'ya otobüslerin kalktığı garaja gitmek için korka korka bir taksi çevirdik.'acaba çok dolaşır mı?,kazıklar mı?,gezide dakika 1 gol 1 olur mu?' diye endişe ile bindik.gerçekten dolaştık.tanıdık bir yerler görmeye çalıştık.ama garaj gerçekten de şehrin dışındaymış. yürümeyip taksiye binmekle iyi,taksiciyi dolandırıcı diye düşünmekle kötü yaptığımızı anladık.taksi için 100 SP verdik.
HALEP'den PALMYRA'ya direk gidemiyorsunuz.önce HOMS'a gitmeniz oradan da PALMYRA arabalarına binmeniz gerekiyor.bir otobüs firmasına gittik.biletleri alırken pasaportlarımızı alıp fotokopi çektiler.150 SP/kişi.09:45'de otobüs hareket etti.otobüsteki muavin yine pasaportlarımızı aldı.bir kağıda yazdı da yazdı.HOMS'dan PALMYRA'ya gidebilir miyiz diye sordum.içinde bulunduğumuz otobüsü göstererek 'HOMS yes,HOMS-PALMYRA mikrobas' dedi.
yol boyunca sürekli bir şeyler ikram ettiler.gazete,su,gofret,kek,şeker.bizi çok sevmiş olacak ki her seferinde ya ondadır ya bunda dansı yaparak fazladan şeker,kek verdi.
otobüsler lüks,yollar iyi.hız limitlerine çok uyuyorlar.yol boyunca adını merak edip sonradan öğrendiğimiz GEORGE WASSOUF'un bir talk show'unu izledik.
saat 12:00 de HOMS'da indik.PALMYRA için otobüs bakmaya başladık.bir otobüs bulduk. 100SP/kişi.fakat akşam 18:00'de varmış.aralarında durum değerlendirmesi yapan,sırt çantaları görünce taksicinin biri hemen ablukaya aldı bizi.600SP/kişi taksi kiralamamızı istedi.bizde 'çok fazla olmaz' dedik ve ilerledik.arkamızdan geldi '500SP/kişi olsun' dedi.yine yok dedik.biz 5 kişiyiz konforsuz bir seyahat için fazla dedik.utanmadan '500 SP/kişi turist için çok değildir' dedi.başka taksicilere de bizimle onun ilgilendiğini karışmamalarını söyledi.böylece ona mahkum kaldık,fakat belli etmeden bekledik.o da son '400 SP/kişi olur' dedi.12:30'da atladık taksisine.taksiyi genç bir çocuk kullanacak.arkada 3 önde 2 kişiyiz.
PALMYRA yolunda aramızda taksiciye epeyce bir saydırdık.taksicinin İngilizce bilip bilmediğini bir iki test ettik.pek ses gelmedi.TADMUR ÇÖLÜ'ne girdikten sonra çölden bahsetmeye başladığında anladık ki ingilizce biraz biliyor.TADMUR ÇÖLÜ'nde bulunan petrol rafinerisinden, onu koruyan askerlerden,dağlarının arkasının IRAK olduğundan bahsetti.bu son söylediğini sonrada AMERİKA diye düzelterek de espri yaptı.
gerçekten bir çölden geçiyorduk,hava gittikçe ısındı.sıkışık oturmaktan birbirimize yapıştık. Ülkü ve Cevdet önde pişti de pişti.ama taksici deri montuyla durumdan hiç rahatsız olmamışa benziyordu.bir ara 'fenalık geçireceğiz biraz mola verelim mi?' dedik.'5 dak. sonra' dedi. fakat yaklaşık 30dak. daha gittik.bir bakkalda mola verdik.biraz meyve aldık.koşup gelen çocuklara mandalina soyduk ve tekrar yola koyulduk.
15:30 gibi çölün gelini,PALMYRA'daydık.kaçan vakti ve güneşin son ışıklarını yakalamak için hızla otel bulup açık hava müzesine gitmek istedik.taksici İSTANBUL'dan arkadaşımızın da tavsiye ettiği CITADEL OTEL'e götürdü bizi.hızlı bir pazarlık sonucu geceliği 10 USD/kişi'ye anlaştık.
taksici acelemizi anlayıp 100 SP'e bizi müzeye götürmeyi teklif etti.mesafe pek uzak değildi fakat açlık,yorgunluk he dedirtti bize.
TADMUR Süryanice ve Aramice'de mucize demekmiş.gerçekten de gün batımına yakın geldiğimiz bu antik şehir bizi büyüledi.
MS 14-37 yıllarında ROMA yönetimine geçmiş.100 yıl ROMA'ya bağlı kalmış.ticaret ve kültür şehri olmasından dolayı her döneminde zenginmiş.
Hristiyanlığı kabulünden sonra mabetlere,tapınaklara önem vermişler.pazarlar,tiyatrolar, mahkemeleriyle eksiksiz bir şehir olmuş.Osmanlıların gelmesiyle biraz tahrip olsa da o dönemiyle ilgili buradan pek bilgi alamadık.
MS 266 yıllarında kralın hatunu ZENOBIA oğlu yerine yönetimi ele almış.ROMA'ya baş kaldırmış. Antakya'yı feth etmiş MS 272'da abla esmiş gürlemiş ve TADMUR'a en parlak günlerini yaşatmış. ROMA çok zorlansa da sonunda ZENUBIA'yı esir almış.güzelliği ve ölümü hakkında bir çok rivayetler var.
ZENOBIA,Zeynubiye,zeyneb olarak da biliniyormuş.zeyno süryanice silah demekmiş.bizde çok söylenen Atilla Taş'ında söylediği zennube şarkısı da bundan mı geliyor diye araştırdık.evet öyle çıktı.
Müze girişi 150SP/kişi.müzede göbekli bir amca bize rehberlik etmek istedi.erkekler biraz yan çizse de Ülkü ve ben çok istedik.25 TR'ye anlaştık.gezinin ilerleyen saatlerinde biz dinlemeyiz diyen arkadaşlarımızda abinin söylediklerine kulak vermeye başladılar.
yeleğinin saat cebinden çıkarttığı minik bir ayna ile ışık yansıtıp duvardaki kabartmaları anlattı. açık hava müzesi içinde rehberlik yapmak istedi.toplam 50TL.'ye anlaştık.yaklaşık 1,5-2 saat beraberdik.animasyonu da içindeydi.Ülkü ve beni bir yüksekliğe çıkarttı kaç deveye satarsınız bunları diye eşlerimize sordu.ahmet '10 deve' dedi.abi '1000 deve vereyim sana' diye bize iltifat etti.çıktığımız yer köle pazarında kölelerin sergilendiği yermiş.ZENUBIA'nın destanını tatlı tatlı anlattı.İngilizce telaffuzu ve seçtiği kelimeler İngilizce bilmeyen Türklerinkine benzediğinden,birazda hayal gücümü kullanarak baya bir şeyler anladım.
gün batımında sütunlara vuran ışıkları seyredip otele doğru yola koyulduk.güneş kaybolur kaybolmaz hava buz gibi oldu.burnumuzdan duman çıkartacak kadar soğuktu.
Akşam yemek yemek ve bir şeyler içmek için PALMYRA'nın sokaklarını dolaştık.sabah kahvaltısı için bir kaç yere baktık.bir restorana uğradık.garsonun söylediği menü fiyatları biraz karışık geldi.çıktık giderken arkamızdan menüyle koşarak geldi ve fiyatları indirdi.fiyatını baştan indirmediğinden dolayı tavır olsun diye sağol dedik.
gezi boyunca gördük ki bu durum buralarda çok olan bir durum.önce bir fiyat veriyorlar.sen mekandan çıkınca koşup gelip indirim yapıyorlar.kibirlenmeyip menfaatinize göre hareket etmelisiniz.
CASA MİA diye her yerde tabelası olan bir mekanı aramaya koyulduk.burasının bizi aşan bir görüntüsü olsa da soğukta açlıktan ölmek yerine girmeye meyilli bir şekilde girişteki menülerine baktık.bir sürü yemek vardı listede ama restorant bomboştu.iki tane delikanlı yemekleri bize anlatmaya çalıştılar.deve eti,tavuk eti,pilav söyledik.listede geçen zakkuni gibi bir şeyi çok merak ettik.içinde ne olduğunu çocuğa sordukça sadece 'vegetable zakuni,vegetable zakuni' diyordu.bizde ne menem şeymiş öğrenelim diye 2 tane zakuni söyledik.hepsi 1900 SP.
ilk gelen yemek zakuniymiş.görünüşü bizim kabak dolmamız ama içi daha kıt.iki tencere dolusu içinde pirinç lapası ve oyulmuş kabağın içinden çıkanlarla doldurulmuş zakunimiz oldu.ayrıca zakuniler çok pişmemiş hafif diri olmuştu.'zakuni,zakuni,al sana zakuni' diye dalga geçtik.biz hep zakuniyi arapça zannedip güldük.dönünce araştırdım ki zakuni kabağın ingilizcesiymiş yani zucchini.o yüzden çocuk bizim anlayacağımızı düşünüp sadece 'zakuni vegetable' diyormuş.
tavuk güzeldi.hoş bir zerdeçal kokulu pilavda fena sayılmazdı.
deve etine gelince.büyükçe köfte yapıp domatesli suda pişirmişler.domatesin ekşiliği mi yoksa devenin ekşiliği mi pek anlayamadık.tam 'ağızlara layık' denecek kadar güzel ve 'bir daha yemem' diyecek kadar kötü değil.başka bir versiyonuna şans vereceğim.
mekanda kimse yoktu ve hava çok soğuduğundan biraz burada takıldık.Ahmet ve Ülkü tavla oynadılar.ilk 2 oyunu Ahmet kazanınca Ülkü'yü kızdırmaya başladı.Ülkü kardeş oyun sonunda tavlayı Ahmet'in koltuk altına vererek intikamını aldı.Ahmet'de tüm gezi boyunca bu konu aklına geldikçe Ülkü'ye gıcık gitti.
CASSA MİA 3 yada 4 odalı butik bir otelmiş.otantik döşemeli odalarını bize gösterdi çocuklar. gerçekten de PALMYRA'da zevkle kalınabilecek bir otel.
tüm şehri yürüyerek dolaştık.bir şekerciden şeker aldık.tek bira içilecek mekanında 4 yerel bira,1 meyve suyu ve 1 börek sipariş ettik.850 SP.meyve suyu burada verilecek en güzel kararmış.birası o kadar sıcak ve kötüydü ki deve sidiği olabileceğini düşündük.hiç alkol yoktu.rengi açıktı ve köpüğü garipti.PALMYRA'da bira içmeye tövbe edip otele doğru gittik.
odalardaki verimsiz klimalarla oda ısınana kadar lobide TV seyrettik.odaların ısınacağına dair hiçbirimizde umut yoktu.nitekim sabaha kadar çalıştı ve sıcaklık çok hafifti.sıcak suyu iyice test edip banyo yapıp uyuduk.
sabah kahvaltı için dün tespit ettiğimiz dükkana gittik.4-5 masalı,küçük,sevimli bir mekan.yerli bir amca işletiyor.bizden başka bir de amcanın çok genç bir kedisi var.sürekli oyun istiyor.Fikret durur mu hiç?kediyi kudurttukça kudurttu.fikret ilgilenmediği zamanlarda da bizim çantaları tırmaladı.2 yağda yumurta,zeytin,peynir,domates,taze portakal suyu geldi.5 kişilik kahvaltı için 1200SP ödedik.
yemekler gelince afacan yemeklere de atlayınca ve itiraf ediyorum ben biraz ürkünce mekan sahibi amca kediyi sobaya koydu.yok yanan bir soba değildi.yine de karanlık küçük bir alanda kapalı kalma cezası oldu kedicik için.kimse kediye acımaktan yemek yiyemediler.ben hariç. ben kedinin acıklı sesine kulaklarımı tıkayıp hızlı hızlı yedim.kedinin bu halinden zevk falan almadım tabii ki ama ne yapacağını bilmeyen,nereden çıkacağı belli olmayan,enerji dolu kediyle yemek yemekten çekindim.zaten Fikret sonra kediyi çıkarttı dışarı.
mekan sahibi amca müşterilerin yazdığı yazıların olduğu defteri verdi.önce Türkçe yazıları tercüme etmemizi sonra da bizimde bir şeyler yazmamızı istedi.Ahmet'de adımıza bir şeyler yazdı.
ŞAM için garaja gitmemiz gerektiğini söyledik.bizim için taksi çağırdı.100SP
garaj çok uzakta değil fakat yürünecek kadar yakında da değil.garajda taksi şoförü yine pasaportlarımızı aldı.yazdı çizdi bir yerlere.sonra biletlerimizi verdi.250SP/kişi
otobüste nereye oturalım dedik muavine.boş yerlere oturun dedi.bizde yine arkada güzel bir yere oturduk.otobüslerde gazete dağıtıyorlar.oturduğumuz yerde de gazete vardı sanki okunmuş gibiydi.bir iki de kullanılmış plastik bardak vardı.koltuk arkasında bulunan filede bir kulaklık buldum.ganimet diye güldük.almaya yeltenmedim allahtan.3 tane SURİYE'li geldi bize bakıp bakıp konuştular aralarında.niye dikiliyorlar burada diye konuştuk bizde aramızda.meğer adamların yerine oturmuşuz.üst raftaki eşyalarını ve kulaklığı isteyince anladık.kalkalım yerinizden,pardon vs. diyene kadar arkaya oturdular.yüksek sesle konuşup güldüler.muhtemelen bizimle dalga geçmişlerdir.saat 09:00 gibi otobüs hareket etti.hiç mola vermedi.çöl manzarası eşliğinde tatlı bir uyku çektik hepimiz.
DAMASCUS (ŞAM) garajına indiğimizde korkunç bir rüzgar karşıladı bizi.kum,toz havalarda geziyordu.şehir merkezi yada oteller bölgesine gidebilmek için araştırma yapmaya bile fırsat vermedi bize.durakta otobüs bekleyen ve ingilizce bilen bir kız bize taksiyle gidebileceğimi söyledi.zaten kafanızı nereye çevirseniz taksi.
bir taksiye bindik.taksimetreyi açmasını söyledik.'açmam' dedi.'inelim o zaman' dedik.arkadaki başka bir taksiye yanaştık.'taksimetreni açarsan geliriz' dedik 'o da açmam' dedi.biraz önce konuştuğumuz kız bizim bu saflığımızı görecek ki 'ne oldu' dedi.bizde durumu anlattık.'ben konuşayım' dedi.o da aynı cevabı aldı.'bunların hepsi düzenbaz' dedi.şoföre bizi indirmesi gerektiği yeri söyleyip bizi bir otobüse bindirdi.10SP/kişi
otobüsten inip AL HARAMAIN OTEL'i aramaya başladık.bilen tanıyan yoktu.bir mağaza çalışanı hemen bizi kaptı İngilizce bilen patronuna götürdü.nereye gitmek istediğimizi anlattık.çırağına bizi taksiye bindirmesini söyledi.çocuk bizim için bir şey yapmanın mutluluğu içinde sanki 10 cm. yerden yukarıda yürüyordu.
bindiğimiz taksi yarım İngilizcesi ile DAMASCUS (ŞAM)'ın güzelliklerinden,yemeklerinden,bir kaç gün sonra burada yapılacak olan TÜRKİYE'nin de katıldığı moda fuarından bahsetti.gitmek istediğimiz oteli ona söyledik.ucuz mu? pahalı mı? öğrenmek için gitmek istediğimiz restoranları ona sorduk.'hayır çok pahalı değil.bu tatları denemeniz lazım' dedi.İtalyanlar gibi hep parmaklarını birleştirip,öperek havaya kaldırıyordu.bizi istediğimiz otelin yanına kadar götürdü.100 SP
otele girmeden evvel taze meyve suyu sıkan bir yerde mola verdik.100 SP.acaba AMMAN'a trenle gidebilir miyiz? gece tren varsa hiç otele konaklama vermeyiz planları yaptık.Ülkü-Cevdet,Ahmet-Fikret ile araştırmaya gittiler.bende meyve sucusunda,cebimde hiç SP olmadan ve karşımdaki gözlemecinin yaptığı tostlara dalıp,aç aç onları bekledim.neyse ki bir zaman sonra geldiler.AMMAN'a tren falan yokmuş.gönül rahatlığıyla otele yerleşip DAMASCUS gezimize başlayabiliriz.
AL HARAMAIN OTEL'in internette çok sözü ediliyor.çok eski ama bakımlı,yüksek tavanlı,wc'lerin ortak kullanıldığı bir otel.erkekler,kızlar ayrı odalarda kalmak üzere toplam 75 USD.
resepsiyondaki kadının kılığı dikkat çekiciydi.patikli ayaklarında terlik,üzerinde renkli çiçekli bir tayt,kısa bir kazak onun üstüne de kot mont vardı.saçlar yeşil/kızıl renk,boyası aylar evvelden gelmiş.
AMMAN transferi için taksi bulabileceğini söyledi.biraz parayı mesele yaptığımızı görünce bizi sevmediği gözlerinden belli oldu.akşam taksi işini konuşuruz dedik.
en yakın FALAFELcide isyan bayrağını açtık.yapıştık FALAFELcinin vitrinine.önümüzde devlet memurluğundan emekli olmuş hali olan bir amca lavaşın içine peynir ve haşlanmış yumurtalı dürüm aldı.bize de usul öğretti.fiyatların yazılı olduğu menüyü,ürünlerin isimlerini söyledi.
bizde amcanın uyarılarına uyarak falafel ve ayran sipariş ettik.48 SP/kişi.şimdi ödediğimiz rakamla yukarıdaki fiyatların bir alakasını pek göremedim.ayran 23 SP sanırım.
bir avluda patlayana kadar FALAFEL yedik.Fikret hariç kimse bitiremedi.biraz evvel açlıktan sinirleri bozulan biz şimdi FALAFELi yedirecek kedi arar olduk.
toparlanıp HAMİDİYE ÇARŞISINA gittik.kapalı çarşıya benziyor diyordu önceki araştırmalarımda. yok öyle değil baya baya büyük burası.insan seline bıraktık kendimizi.
bir harita edinip ROMA KAPISINA gittik.canım kapı bakımsızlıktan baya yorgun gözüküyordu.
buradan da EMEVİ CAMİSİNE.girmeye karar verdik.çarşaflı yada tesettür değilseniz kafanızı şalla örtseniz bile avlusuna dahi giremiyorsunuz.bizi bir yere gönderdiler Ülkü ile.orada pardesu gibi bir kıyafet verdiler.çıkışta da geri aldılar.5 SP/kişi
cevdet bizi dışarıda bekledi.avlusunda girerken ayakkabıları çıkarttırıyorlar.kocaman mermer bir avluda ayaklarınız kesiliyor soğuktan.yeni yürümeye başlamış bebeklerin bile ayakkabılarını çıkarmış anneleri.belki bebekleri kapsayan bir yasak değildir de aile dindarlığından böyle yapmıştır.
duvarlarında hurma ve cennet resimleri vardı.sanırım altın işlemeliydi resimler.soğuğa fazla dayanamayıp içeri girdim.girişte birileri ayakkabılarını bir yere bırakıyordu.bende bizim camilerdeki gibi emanetçi var diye düşünüp ayakkabılarımı verdim.hatta dışarı çıkıp diğer arkadaşların ayakkabılarını da alıp buraya bıraktım.çıkışta en son ayakkabısını alan Ahmet'den adam para istemiş.50 SP.
vakit müze gezme saatini geçtiğinden yaşayan tek hikaye anlatıcısının olduğu AL NAVARRA KAHVEsine gittik.çay içip biraz dinlendik.250 SP.
sonra HAMİDİYE ÇARŞI'sına bağlanan sokaklarda turlar atmaya başladık.hediyelik kakuleli kahve aldık.kahveler tüm gezi boyunca çok kötü koktu.döndüğümüzde hediye ettiğim arkadaşa da 'istersen atabilirsin çok kötü kokuyor' uyarısı yaparak hediye ettim.kendimizinkini dönünce ilk denemeden sonra attım.kakule bu ise batsın kakuleli kahve.200gr 70SP
çok sevimli bir pastahaneden değişik tatlıları inceledik.Ülkü ile mozaik pasta ısmarlattık kendimize. annemizin komşu teyzeleri çağırdığı günlerindeki kadar lezzetliydi.50SR
tekrar ara sokaklara girdik.bir hamam bulduk.fiyatları öğrenmek için içeri girelim dedik. 20TL./kişi.bizdeki CAĞALOĞLU HAMAMI gibi tarihi bir hamam.bu kadar güzel bir hizmeti bu kadar ucuza bulunca erkekler girmeye karar verdi.bizde biraz arka mahallede olan bayanlar hamamını bulup gireriz dedik.yanımızda eşyalar falan yok.sorun değil çarşıda her şey satılıyor. hamamın kapanmasına 1,5 saat var.hızla gidip bayanlar hamamını bulalım diye tarif edilen sokaklara doğru yöneldik.
Cevdet ve Fikret WC'ye uğradılar bizde Ahmet'i bir köşede onları beklemesi için bıraktık.Ülkü ile amacımız ilerideki ara yollara bakıp gelmekti.Ahmet'e 'hangi sokağa girdiğimize bak. Fikret'ler gelince o sokağa doğru yönel.orada olacağız' dedik ve ayrıldık.
o sokağa girdiğimizde Fransızca bilen bir abi/amca ne aradığımızı anladı.bayanlar hamamına götürmek için 'come,come' diye diye bizi öyle ara sokaklara götürdü ki bırak Ahmet'lerin bizi bulmasını biz bile geri dönemeyecek kadar uzaklaştık.ara yollar karışık ve dardı.arada sırada abi/amcaya 'dönmemiz lazım arkadaşlar bekliyor' demeye çalıştık yarı ingilizce yarı fransızca. oda bizi panik yaptık sanıp sürekli 'ye hamam okey okey' dedi.turiste yardım etmeye o kadar kilitlenmişti ki aksi bir şey söyleyeceğimiz aklına gelmiyordu.
götürdüğü yer de biraz önce gördüğümüz erkekler hamamıydı.e amca biz bayanız burada ne işimiz var.Ülkü adamın ingilizceden bir şey anlamayacağını anlayarak Fransızca kelimelerle,ben ise bir umut diyerek güzel ingilizcemle 'no men hamam.ay vant womın hamam.piliz lisın tu mi.my hasbınt and firends weyt.tenk yu' diyerek ve geldiğimiz yönü göstererek derdimizi anlatmaya çalıştık.amca yine anlamadı.çevredeki esnafta yardımcı olmaya çalıştı.ama amca elimizdeki broşürü esnafa işaret ederek 'buraya gelmek istediler şimdi de yan çiziyorlar' demek istedi sanırım.herkese 'tenk yu,tenk yu' diyerek geldiğimiz karanlık,dar sokağa daldık Ülkü ile.
Ahmet'i bıraktığımız yere vardığımızda tabii ki hiç birinden eser yoktu.Fikret aradı o sırada.görüşme fiyatlarının kol gibi olduğunu bildiğimden 'Fikret,Ahmet'i bıraktığımız yerde sizi bekliyoruz' dedim sadece.onlar geldiğinde Ahmet'in gözlerinden alev topları fışkırıyordu. yaşadıklarımızı anlattık.kontrolü kaybettiğimizi anlattık.tabii artık womın hamamını aramaktan vaz geçtik.hamamında kapanış saati gelmişti.
hala acıkmadığımızdan yine AL NAVARRA KAHVEsine gitmeye bu sefer nargile tüttürmeye karar verdik.
yolda tahtadan oyulmuş çok güzel hafız amca ve hanım sultanı figürü bulup aldım.300 SR/tane
Ülkü'de DAMASCUS tabakları aldı.
indirim yaptırmaya çalıştık ama bu esnaf çok dişli çıktı.hiç indirim yapmadı.Cevdet'te pazarlığa dair son kozunu kullanma kararı aldı sanırım ki 'tenzilat efendi tenzilat.tenzilat mübarek' dedi.biz hepimiz Tosun Paşa Filminden fırlamış bu arkadaşa kitlendik.esnafta sempatik bulmuş olacak ki biraz ikramda bulundu.dükkandan çıktıktan sonra birbirimize sürekli 'tenzilat mübarek' dedik durduk.
kahveye giderken Ülkü antikacının birinde minyatürlere takıldı.ilk defa yakından minyatür gördüm.benimde hoşuma gitti ama almayı hiç düşünmedim.seçmesinde biraz yardımcı oldum o kadar.Cevdet ve Ülkü minyatürlere takıldı.bizde kahveye devam ettik.sonradan aldıkları minyatürleri görünce çok hoşuma gitti.Ahmet'inde hoşuna gitmiş ve bunu çok belli etmiş olacak ki Ülkü bir tanesini Ahmet'e hediye etmek istedi.o ısrar etti biz olmaz dedik sonunda kabul ettik.Ülkü Ahmet'e 'hangisini istersen al' dedi.Ahmet'de Ülkü'nün en beğendiğini seçiverdi. mağazadayken Ülkü 'en çok bunu beğendim' dediğini duymuştum.ben ısrarla yok öbürünü alalım desem de mültefitlik ruhunda olan Ülkü kız kardeş o beğendiğinden feragat edip Ahmet'e hediye etti.
sonra babamın da bin bir gece masallarını sevdiğini düşünüp bir tane aldım.6,5 USD
AL NAVARRA KAHVE'sinde 2 nargile çay ve kahveler için 650SR ödedik.
Fikret'e nargile dumanı işkencesi yaptıktan sonra onun karnını doyurmak için restoran aradık.biz 'yok yok pek acıkmadık' diyen takım sonra 'ucundan biraz yerim' diye kibarlık yapsak da aslında deli gibi acıkmıştık.Fikret olmasa aç bir gece daha geçirecektik.
ayak üstü lahmacun yenilen bir fırına baktık.adamlar yukarıyı işaret edip çıkmamızı istediler. yukarıda kocaman bomboş bir salon vardı.bizde kapatıyorlar sandık.bir kat daha çıkalım dedik ki ne görelim.ışıltılı,pırıltılı kalabalık bir salon.herhalde bir düğün var bizi almazlar dedik.güzel bir yer gösterdiler.o zaman burası kesin pahalıdır dedik fiyatları sorduk.fiyatlar makuldü.
1'er içli köfte,1'er fındık lahmacun,1 salata,1kg. halep kebap sipariş ettik.tatlı ve çayda onların ikramı oldu.800SR porsiyonlar doyurucu yemekler güzeldi.
yemeğin ilerleyen saatlerinde ud,klavye ve darbukadan oluşan bir grup müzik yapmaya başladı.değişik bir kıyafetleri vardı.kafalarında da fes.bizim ilk gördüğümüz küçük lahmacuncu görüntü olarak birden gazinoya dönse de hizmet ve insanların ortamdaki duruşu çok resmiydi.çok azı müziğe eşlik ediyordu.
restorandan çıktığımızda HAMİDİYE ÇARŞISI'ndaki mağazalar kapanmıştı.
otele doğru yola koyulduk.yolda da bir cd'ciden GEORGE WASSOUF'un korsan cd'sini aldım.ben orijinalini bulsam alacaktım fakat hiç böyle bir mağaza bulamadım.Ülkü'de FAIRUZ cd'si aldı.sonradan araştırdığım
FEYRUZ yada FAİRUZ aslen Lübnanlı,arap,hristiyan,MARDİN'de doğmuş.1935 doğumlu.gerçek adı Nouhad Haddad.FAİRUZ bizdeki firuze yani turkuaz demekmiş.AJDA PEKKAN'dan FERDİ ÖZBEĞEN'e kadar bir çok parçasını Türkçe aranjman olarak biliyoruz.dönünce dinledim gerçekten ablanın sesi okyanus gibi.
'acaba DAMASCUS'tan araba kiralayabilir miyiz?' diye geçti aklımızdan.zaten LÜBNAN'a geçmek için yine DAMASCUS'a geleceğiz.o zaman arabayı teslim ederiz.böylece yarın olacak otobüs eziyetinden kurtulur,ÜRDÜN'de de rahat ederiz.ama akşamın bu saatinde bunu bulmak bir şans.oteldeki taksi şansımızı değerlendirebiliriz diye otele gittik.resepsiyondaki güzel bayan gitmiş yerine başka biri gelmişti.çeşitli telefonlar sonucunda 2 taksi olabileceğini söyledi.2 taksi 2 katı masraf bizim için.hesap kitap yapınca bu arkadaş da sabah ki abla gibi bizi beğenmez tavırlar takındı.
biraz avluda oturmak istedik.'şimdi burayı temizleyeceğiz yukarıda oturabilir misiniz' dedi. muhtemelen de 2 delikanlı Amerikalı kıza yazılmak istediler ve biz onların muhabbetlerini bozabilirdik.bizde çıkmadan evvel bizim için erken kahvaltı hazırlamasını rica ettik.kabul etti.
Ülkü ve Cevdet biraz daha gezmek için dışarı çıktılar.bizde pantolon ve gömleğimizdeki lekeleri çıkarttık Fikret'le.
Ülkü ve Cevdet müjdeli haberle geldiler.Budget firmasını bulmuşlar.araç kirasında anlaşmışlar fakat aracın sınırı geçebilmesi için bir belge almak,onun içinde bir para yatırmak gerekiyormuş bankaya.banka buralarda kaçta açılır ve hemen işimiz görülür mü? onun endişesine kapıldık şimdi de.sonra sınırda aracın geçmesinde bir mani bulunursa araçla DAMASCUS'a geri geleceğiz ve günümüz kaybolacaktı.biz ilk plana otobüs ile ÜRDÜN planına geri döndük.
gece tavanda bir tırmalama sesi ile uyandık Ülkü ile.bir kedi galiba fare yakalıyordu.otele gece gelen herkesin oda muhabbetlerini dinleyerek uyumaya çalıştık tekrardan.AL HARAMAIN OTEL tüm otantikliği bir yana gelip kalınıp gidilecek bir otel,dinlenilecek,mis gibi bir uyku çekilecek bir otel değil.odalarda ısınacak hiç bir şey yok.sabah WC sırası cabası.
sabah Ülkü ile kalan son paramızla yiyecek bir şeyler almaya çıktık.açık olan tek fırına gittiksanırım yanımızdaki para çok azdı.elimizdeki parayı ve galetaları gösterdik.oda bir miktar galeta tarttı bize.sonra ekler pastaları gösterdik.elimizdeki bozuk parayı da aldı bir tane ekler verdi.halimize o kadar acımış olacak ki bir ekler daha verdi.bizde jestini anlayıp teşekkür ettik.bu eklerleri paylaşmanın zor olacağını ayrıca buralara gelip grubun aç karnı için bu kadar az parayla galeta aldığımız için eklerlerin bizim hakkımız olduğu kanaatine varıp yolda bir güzel mideye indirdik.
otele geldiğimizde kahvaltı edip çıktık.yolda GARAJ AL SOMARI yazan kağıdımızı taksiciye gösterip ne kadar dedik.500SP dedi.aynen indik.inmemizle bir sürü taksici trafiği aksatarak etrafımıza toplandı.herbirimiz bir taksiye ne kadara gidersin diye sorduk.Ülkü 200SP'a bir taksi buldu hemen atladık.
garaja geldiğimizde etrafımızı bu sefer başka insanlar sardı.bize söylenen otobüsün kalkmasına 15 dak. vardı ve etrafta otobüs yoktu.herkes bize otobüsün buraya geleceğini işaret edip kıprdamamızı söylüyordu fakat etrafta ne otobüs ne de yolcu vardı.bizde bir pisliğin olduğunu anlayıp etrafa yayıldık yine.bir polise 'no taksi,bus bus' diye ısrar edince taksiciler 'otobüs yok taksi var' dedi.başka bir polisi biraz sıkıştırdık ve asıl otobüslerin arkadan kalktığını bizi getiren taksicinin yanlış taksi durağında bilerek bizi indirdiğini,kurnaz taksicilerin bizi bekletip otobüsü kaçırtmak istediklerini anladık.hepsinin yüzene küfürler ede ede içeriye,gerçek otobüs garajına gittik.
AMMAN'dan BEYRUT'a geçerken yine DAMASCUS (ŞAM)'dan geçmek zorunda olduğumuzdan dönüş otobüs saatlerini falan öğrendik.pasaport fotokopi,kayıt işlerinden sonra otobüsle AMMAN yolculuğumuza başladık.otobüs 240SP/kişi
gümrüklerde işlerimiz çok gereksiz yere uzadı.SURİYE'ye girişte verdikleri sarı karton kağıtları burada aldılar.ÜRDÜN için yenisini verdiler.sulu,uyuz gümrük memurlarının keyfi muameleleri bitmek bilmedi.bir tanesi meraktan mesleklerimizi sordu.söylemek için aklımıza türlü müstehcen meslekler geldi.bunların sağı solu belli olmaz diyerek yine ameleyim diyip geçtim.km.'si en kısa olan sınır yolculuğumuz 8:30'da başlayıp 14:00 de son buldu.

Hiç yorum yok: